HUKUKSigorta ve Tazminat HukukuYargıtay Kararları

Trafik Kazası Kusur Oranını Hakim Belirlemelidir.

T.C.
Yargıtay
17. Hukuk Dairesi         

Esas No : 2019/5890

Karar No. : 2020/8066

“İçtihat Metni”

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi


Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda verilen hükmün duruşmalı olarak temyizen tetkiki davalılar … ve … vekilince istenmiş olmakla duruşma için tayin edilen 03.11.2020 Salı günü davacı vekili Av. … geldi. Davalılar tarafından gelen olmadı. Temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşıldıktan ve hazır bulunan davacı vekili dinlendikten sonra vaktin darlığından dolayı işin incelenerek karara bağlanması başka güne bırakılmış olup dosya incelendi, gereği düşünüldü:
-K A R A R-
Davacı vekili, müvekkiline ait otobüs ile davalıların murisinin idaresindeki çekici dorsenin çarpışması sonucu meydana gelen kazada müvekkiline ait otobüsün hasarlandığını, araçta oluşan hasar sebebi ile değer kaybı ve kazanç kaybı meydana geldiğini, davalıların anılan zararlardan sorumlu olduğunu açıklayıp 20.000,00 TL maddi tazminatın tahsiline karar verilmesini talep etmiş, ıslah dilekçesi ile talebini artırmıştır.
Bir kısım davalılar, mirası reddettiklerini bildirmiş; diğer davalılar ise kusura ve tazminat miktarına itiraz ederek davanın reddini savunmuşlardır.
Mahkemece, bozma ilamı, toplanan deliller ve benimsenen bilirkişi raporuna göre, davanın kısmen kabulü ile 60.840,15 TL’nin tahsiline karar verilmiş; hüküm, davalılar … ve … vekili tarafından temyiz edilmiştir.
1-Dosya içerisindeki bilgi ve belgelere, bozmaya uyularak verilen mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, davalılar … ve … vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddine karar vermek gerekmiştir.

2-Dava, trafik kazasından kaynaklanan tazminat istemine ilişkindir.
Davacı vekili, müvekkiline ait otobüs ile davalıların murisinin idaresindeki tırın çarpışması sonucu gerçekleşen kazada otobüsün hasarlandığını açıklayıp tazminat talebinde bulunmuş, mahkemece, davalıların murisinin meydana gelen kazada %60 oranında kusurlu olduğu kabul edilerek davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Haksız fiile dayalı tazminat davalarında kusurun belirlenmesi tazminatın doğru tespitinde önemli bir yer tutmaktadır.
BK.53.(TBK.74) maddesinde haksız eylemin “kusur” öğesi konusunda hukuk hakimine tanınan yetkiler iki bölüm olup, birincisi “kusur bulunup bulunmadığına”, öteki “kusurun derecesini ve zararın tutarını belirlemeye” ilişkindir. Hakim, kusurun derecesini ve zarar tutarını belirlemede tam bağımsızdır.
HMK 266 madde (HUMK 275 md.) hükmüne göre de, kusur oranlarının belirlenmesi teknik değil hukuki bir konudur. Elde edilen teknik bulgulara göre hakim bu oranı belirlemede ihlal edilen kuralları gözönüne almalıdır.
Somut olayda da, mahkemece, yasanın işaret ettiği üzere teknik bulguların tespiti amacı ile … Teknik Üniversitesinden (İTÜ) seçilen uzman bilirkişi kurulundan ve Adli Tıp Kurulu (ATK) Trafik İhtisas Dairesinden rapor alınmıştır. Her iki raporda da kazaya ilişkin teknik veriler tespit edilmiş, kusur oranının tespitine yönelik ise İTÜ’den alınan raporda davalıların murisinin %25 oranında, davacıya ait otobüsün sürücüsünün %75 oranında kusurlu olduğu belirtilmiş, daha önce alınan raporda davalıların murisinin %100 oranında kusurlu olduğunun belirtilmesi karşısında aradaki çelişkinin giderilmesi amacı ile ATK’den rapor alınmış; ATK tarafından da kazaya ilişkin teknik verilere yer verilerek alınan raporda davalıların murisinin %60 oranında, davacının sürücüsünün ise %40 oranında kusurlu olduğu belirtilmiş, mahkemece ATK raporunda belirtilen kusur oranı esas alınarak karar verilmiştir. Oysa bütün raporlarda kazanın oluş şekline ilişkin teknik veriler ortak olup sadece kusur oranlarını belirlemede bilirkişi kurulları birbirinden ayrılmıştır.
Yukarıda da değinildiği üzere HMK’nın 266. maddesi uyarınca hakim, bilirkişilerce tespit edilen kusur oranları ile bağlı olmayıp kusura ilişkin teknik verileri kendisi değerlendirerek kusur oranlarını kendisi belirlemelidir.
Yukarıda da belirtildiği üzere, her iki raporda da kazaya ilişkin teknik bulgu/maddi olay ortak olup sadece kusur oranları yönünden farklı tespitlere yer verilmiştir. Her iki raporda da; kaza yerinin üç şeritli olduğu, iki şeridin çıkışa, yani davacıya ait otobüs sürücüsünün seyir yönüne ait olduğu, davacıya ait otobüs sürücüsünün ikinci yani orta tırmanma şeridinde seyir halinde iken ön ilerisinde bulunan kamyonu sollamak maksadı ile davalıların murisinin seyir şeridine girdiği, bu sırada otobüsü kendi şeridinde gören davalıların murisinin, idaresindeki tır ile ani ve sert fren yapması nedeniyle iniş eğimli yolda hızlı olması nedeniyle kayarak otobüsün seyir şeridine yöneldiği, bu esnada otobüsün de sollamayı tamamlayıp kendi seyir şeridine girdiği, çarpışmanın ise otobüsün seyir şeridinin sol kenarına yani orta şeridin sol kenarına yakın olduğu, bu haliyle otobüsün sollama yapmak için tırın seyir şeridine girdiği, her iki aracın da sol ön kısımlarından çarpıştıkları belirtilmiştir.
Her iki raporda da ortak olarak tespit edilen hususa göre kazanın, davacıya ait otobüs sürücüsünün hatalı sollama yaparak davalıların murisinin şeridine geçmesi ile bir diğer ifade ile davacıya ait otobüsün sürücüsünün şerit ihlali ile başladığı, davalıların murisinin de iniş eğimli yolda hız kurallarına uymayarak seyrettiği bu nedenle kazayı önlemede geciktiği ve yetersiz kaldığı anlaşılmaktadır.
Yine her iki raporun ortak tespiti, davalıların murisinin idaresindeki tır ile kendi seyir şeridine giren davacıya ait otobüsü gördüğünde sert fren yapması ve idaresindeki tırı kendi şeridinde tutamayarak çarpışmayı önleyemediğidir. Bu tespit, kazaya ilişkin görgü tanıklarının beyanları ile de uyumludur.
Tüm bu teknik verilere göre varılan sonuç, davacıya ait otobüs sürücüsü, şerit değiştirirken hatalı manevra/hatalı sollama/şerit ihlali yapmasaydı davalıların murisinin de sert fren yapmak zorunda kalmayacağıdır. Davalıların murisinin idaresindeki tır ile sert fren yapması ve bu nedenle tırın sola yönelerek otobüs şeridine geçmesi ve böylece çarpışmanın gerçekleşmesi nedeni ile davalıların murisine kusur izafe edilmesi uygun ise de davalıların murisinin sert fren tedbirine başvurmasının nedeni de davacıya ait otobüs sürücüsünün hatalı manevrasıdır.
Davalıların murisinin iniş eğimli yolda hızını yol ve aracın teknik özelliklerine göre ayarlamadığından kusurlu olduğu kabul edilse de asıl kusurlu olan; davacıya ait otobüs sürücüsüdür. Kaldı ki davalıların murisinin kaza sırasında hız limitlerini ne kadar aştığına dair bir tespite de yer verilmemiştir.
Dosyadaki bilgilere göre; davalıların murisinin seyir şeridinde yolun sağ kenarında 80 cm kadar içeriden başlayan ve 18 metre ilerde yolun sağ kenarında 30 cm içeride biten fren izinin işaretlenmiş olduğu tespit edilmiştir. Buna göre de davalıların murisinin idaresindeki tırın tüm fren izlerinin kendi şeridi içerisinde kaldığı, böylece davalıların murisinin şerit ihlali yapmadığı da anlaşılmaktadır.
Sonuç olarak meydana gelen kazada, davacıya ait otobüs sürücüsünün şerit ihlali yaparak asıl kusurlu olduğu, davalıların murisinin ise aracının teknik özelliklerine dikkat etmeden hızlı seyrettiği sabittir.
Buna göre mahkemece davalıların murisinin sürücüsünün meydana gelen kazada kusur oranının %60 olarak kabul edilmesi yukarıda açıklanan olayın oluş şekline göre fazladır.
Mahkemece yapılacak iş; bilirkişilerce elde edilen teknik verilerin HMK’nın 266. maddesi çerçevesinde mahkeme hakimince değerlendirilerek, olayın oluş şekline göre davacıya ait otobüs sürücüsünün daha fazla ve asıl kusurlu olduğu gözetilerek, sürücülerin kusur oranlarının tespiti ile hasıl olacak sonuca göre karar vermekten ibaret olup, bu nedenle hükmün bozulmasına karar vermek gerekmiştir.
3-Davacı vekili, dava dilekçesi ile fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydı ile 20.000,00 TL’nin tahsiline karar verilmesini talep etmiş, ıslah dilekçesi ile bu talebini artırmıştır. Ancak davacı vekilinin dava dilekçesinde ve ıslah dilekçesinde faize ilişkin bir talebi olmadığı halde mahkemece HMK’nın 26. maddesine aykırı olacak şekilde faize karar verilmesi de doğru görülmemiştir.


SONUÇ: Yukarıda (1) nolu bentte açıklanan nedenlerle davalılar … ve … vekilinin sair temyiz itirazlarının REDDİNE, (2) ve (3) nolu bentlerde açıklanan nedenlerle davalılar … ve … vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, duruşmada vekille temsil olunmayan davalılar … ve Yasemin Bakarcı yararına vekalet ücreti takdirine yer olmadığına, peşin alınan harcın istek halinde temyiz eden davalılar … ve …’ya geri verilmesine 03/12/2020 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

Bir Cevap Yazın